*** www.kadinaozgu.com ***

12 Ağustos 2011 Cuma

Kadına Özgü Herşey

NIVEA Sun’ın uzmanlarından güneş koruma ürünleriyle ilgili bilgiler…

1) Son dönemde piyasada farklı tip güneş kremleri olduğu konuşuluyor. Böyle bir şey var mı?
İki farklı krem değil ama, güneş ürünlerinde iki farklı filtre kullanıldığı doğru. Ancak piyasadaki lider birçok firma tam ve sağlıklı bir güneş koruması için, ürünlerinde iki filtreyi de barındırıyor.
2) Bu iki filtre tipi nedir? Ne işe yarar?
Bunlardan birincisi Nanopigmentler adı verilen, fiziksel/mineral UV filtreleridir. Diğeri de kimyasal UV filtreleridir.
3) Nanopigmentler nedir?
Nanopigmentler, doğal minerallere dayalıdır. 100 nanometreden, yani bir kum tanesinden 1 milyon kat daha küçüktür. Nano materyaller, kozmetik sektörünün yanı sıra, ilaç, elektronik mühendisliği ve araçlar için yüzey malzemeleri geliştirilmesinde de kullanılır. İlk patenti 1980’lerin ortalarında alınan bazı nanopigmentlerden, uzun bir süredir yararlanılmaktadır.
Güneş ürünlerinde kullanılan nanopigmentler, titanyum dioksit ve çinko oksit nanopigmentleridir. Bu iki nanopigment UV ışınlarını çok iyi yansıtır ve böylece güneş yanıkları, cilt kanseri ve erken yaşlanmadan korunmaya önemli bir katkıda bulunur. Birçok insan, iki nanopigmenti çok iyi bir şekilde tolere edebilir. Hatta, çocukların hassas cildi için de oldukça uygundur.
4) Kimyasal UV filtresi nedir?
Kimyasal filtreler, UV ışınlarının ışık enerjisini, insanlar için tamamen zararsız olan ısı enerjisine dönüştürerek, cilde ve dışarıya yayar. Sektörün lider firmaları, güneş koruma ürünlerinin çoğunda olduğu gibi yüz ve el kremlerinde de kimyasal UV filtrelerini kullanmaktadır. Krem, yalnızca güneşlenmeden önce uygulandığında değil, günlük yaşamda da cildi korumaktadır.
5) Peki hangi tip filtreyi içeren kremleri kullanmalıyız?
Uzmanlar, güneşten optimum korunmayı sağlamak için, birini tercih etmek yerine iki tip filtrenin beraber kullanılmasını öneriyor. Bu sebeple güneş koruma ürünü seçerken, içinde hem kimyasal, hem de fiziksel filtreler bulunan ürünleri tercih etmeliyiz. Yüksek düzeyde bir güneş koruması, sadece bu şekilde elde edilebilir. Fiziksel filtreler (nanopigmentler) ciltte koruyucu bir kalkan oluşturur ve kimyasal filtreler gibi UV ışınlarını yansıtır. Fiziksel filtreler, tek başlarına UV ışınlarına karşı yeterli koruma sağlayamaz. Kimyasal filtrelere kıyasla cilde kolayca yayılamayan fiziksel filtreler, sürüldükten sonra ciltte beyaz bir tabaka bırakır.
6) Kimyasal ve fiziksel (nanopigment) filtrelerin sağlığa zararı var mı?
Birçok kullanıcının cildi, iki tip filtreyi de oldukça iyi tolere eder, kısa ve uzun vadede bir sıkıntı yaşamazlar.
7) Kimyasal filtrelerin insan vücudunda biriktiği ve hormonal etkilere sahip olduğunu duydum. Doğru mu?
Avrupa Birliği, tüketici haklarını ve insan sağlığını korumak için, kozmetik ürünlerinde hangi UV filtrelerinin ne miktarlarda kullanılabileceğini belirlemiştir. Bilim Kurulu tarafından yapılan risk ve güvenlik değerlendirmesi testlerinden sonra, yasal yönetmeliklerle hangi UV filtrelerinin güvenle kullanılabileceği tespit edilmiştir. Dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen cilt bakım markaları bu kriterlere uygun, insan sağlığına zarar vermesi söz konusu olmayan ürünleri tüketicilerle buluşturmaktadır.
8) Fiziksel (nanopigment) filtrelerin insan sağlığına zararlı olduğunu duydum. Doğru mu?
Nano materyaller, sağlığa zararlı oldukları düşünülerek tüketici koruma dernekleri ve medya tarafından sürekli eleştirilmektedir. Küçük partiküllerin vücuda nüfuz ettiği ve zarar verdiği iddia edilmekle birlikte, bu zararın kapsamı henüz bilinmemektedir. Bu iddialar, sektör lideri markaların ürünlerinde kullandığı iki nanopigment, titanyum oksit ve çinko oksit için geçerli değildir.
Titanyum oksit ve çinko oksit, en kapsamlı şekilde araştırılan içerik maddelerinden ikisidir ve 1980’lerden beri kullanılmaktadır. Bağımsız bilim adamları ve Almanya Federal Risk Değerlendirmesi Enstitüsü gibi sağlık otoriteleri, bu maddelerin sağlığa zararlı olmadığını birçok kez onaylamıştır. Yapılan çeşitli çalışmalar; cildin zarar gördüğü ya da mevcut bir hastalığı olduğu durumlarda bile, titanyum oksit ve çinko oksidin cilde nüfuz edemeyeceğini ve insan vücuduna giremeyeceğini göstermiştir. Toksik olmadığı kanıtlanan her iki nanopigment, çevre için herhangi bir risk teşkil etmemektedir.
9) Güneş koruma kremlerinin çocuklarda D vitamini eksikliğine neden olduğunu duydum. Çocuğum tehdit altında mı?
Sadece çocuklar için değil, sağlıklı bir yaşam için D vitaminine herkes ihtiyaç duyar. Her gün yüz veya ellerden alınan birkaç dakikalık güneş ışını, vücuda önerilen D vitamini sentezi için yeterlidir. D vitamini sentezi için saatlerce güneşin altında kalmak veya güneşlenmek gerekmez. Özellikle güneş ışınlarına karşı doğal korunma sistemi henüz gelişmemiş bebekler ve çocuklar, güneş ışınlarından yetişkinlere göre çok daha fazla etkilenir. Uzun vadede cilt hasarlarına ve kanserine yol açan bu olumsuz durumun temelleri, ne yazık ki çocukluk döneminde atılmaktadır.
10) Peki bebek ve çocuklar için güneş koruma ürünleri seçerken nerelere dikkat etmeliyiz?
Çocukların birçoğu 18 yaşına geldiğinde, ömrü boyunca alacağı güneş ışınlarının %50 ila %80’ine maruz kalmış olur. Bu yüzden, 20 yaşındaki kişilerde bile cilt kanseri görülebilir. Özellikle güneş ışınlarına karşı doğal korunma sistemi henüz gelişmemiş ve yetişkinlere oranla daha hassas cilde sahip bebek ve çocuklar, ışınlardan daha fazla etkilenir.
11) Bebeklerde güneş korucusu kullanılmaması öneriliyor. Bu doğru bir yaklaşım mı?
Bebeklerin cildi yetişkinlere oranla daha az geliştiği ve bağışıklık sistemi henüz olgunlaşmadığı için, güneşe karşı daha hassas olur. Bu sebeple bebek cildinin güneşten korunması daha da önem taşır. Ancak koruyucuların bebek vücuduna penetrasyonu, zaman zaman alerjik durumların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Bu nedenle, bebekler için geliştirilen güneş koruma ürünlerinin ciltle uyumluluğunun yüksek seviyede olması, önem kazanır. Örneğin, bebek cildi, parfümlü katkı maddeleri içeren ürünler ve ultraviyole ışınlarıyla birleştiğinde ters tepki verebilir. Alkol ve benzeri bileşenlerin, bebek ürünlerinde bulunmaması gerekir. Bebekler ve yeni yürümeye başlayan çocuklar için geliştirilen ürünlerin, ciltle uyum açısından dermatolojik olarak test edilmesi önemlidir.

Küçük Bir Dokunuşla ‘GRİBE KARŞI ETKİLİ KORUMA’

Grip aşısı mevsimi geldi çattı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da grip aşısıyla ilgili çelişkili söylentiler çıkmadan konunun uzmanı iki kişi açıklamayı yaptı. Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu Üyesi-İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji ve İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Badur ile aynı bölümde görevli ve Ulusal İnfluenza Referans Laboratuarı Koordinatörü-Europan Scientists Working on Influenza (ESWI)Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Meral Akçay Ciblak; ‘Grip salgını başlamadan -özellikle riskli gruplar-Ağustos ayı sonlarında grip aşınızı mutlaka yaptırın. Aşıdan korkmayın, gripten korkun’ dedi.
——————————————
Yaz mevsimi ‘ne zaman gelecek’ derken bir de baktık ki Ağustos ayı geldi bile yani sonbahara girdik. Ayın ilk yarısından sonra değişecek iklimle birlikte salgın hastalıklarda hafif hafif sinsi yüzünü gösterdiğinde ‘Grip mi oldum, nezle mi?’ ‘Aşı olayım mı, olmayayım mı?’ ikilemleri tekrar gündeme gelecek. Tartışmalar başlamadan önce, bu konuda uzman Sağlık Bakanlığı Aşı Danışma Kurulu Üyesi-İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji ve İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Badur ile aynı bölümde görevli ve Ulusal İnfluenza Referans Laboratuarı Koordinatörü-Europan Scientists Working on Influenza (ESWI)Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Meral Akçay Ciblak’a ‘Grip, grip aşısı ve grip aşısındaki son gelişmeleri’ sorduk. İşte en çok merak edilen sorular ve uzmanlarımızın cevapları…

‘Ağustos Ayı Sonlarında Grip Aşınızı Olun’

-Ne zaman grip aşısı olmalıyız?
Burada dikkat edilecek nokta grip salgınlığının ne zaman başladığıdır. Son 7-8 yıldır grip izlem ağı sayesinde ‘gribin ne zaman başladığını ve ne zaman bittiğini’ görebiliyoruz. ‘Eylül ayında grip aşısı olmadım. Sonrasında aşı olunmaz’ düşüncesi doğru değildir; çünkü grip aşısı sezonu kasım ayının başlangıcından nisan ayının sonlarına kadar uzayabiliyor. Önerilen ‘sezon’ başlamadan aşı olunmasıdır yani Ağustos ayı sonlarıdır. Çünkü grip aşısı etkinliğini gösterebilmesi için 10—15 gün kadar bir süre geçmesi gerekir. Salgın döneminde aşı olduğunda bu süreç geçmezse bağışıklık oluşamadığı için gribe yakalanma riski olabilir. Bu durumda da ‘Aşı oldum gribe yakalandım’ söylemini duyarız.

- Aşı nasıl seçilmelidir?
Aşıyı aslında siz seçmiyorsunuz. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) her yıl toplanır ve bir sonraki sezon dolaşımda-salgına neden olabilecek virüsler konusunda tahminler yapar. Bu tahmin ve veriler bütün ilaç firmalarına aynı şekilde gönderilir. İlaç firmaları bu bilgiler ışığında aşı üretir. Hemen hemen aynı teknolojiler kullanılır. Aşı seçiminde önemli olan nokta; uygulama aşamasıdır. Yeni geliştirilen mikro-injeksiyon sistem intradermal aşı ‘iğneden korkanlar için’ çok iyi bir yöntem ve konfor sağlamaktadır.

- Aşılarda yenilikler var mı?
Yenilik olarak deri içi yoldan intradermal bir aşı geliştirilmiştir. Yeni aşı uygulama sistemi ile intradermal bölgeye daha az miktarda aşı daha fazla etki sağlayacak şekilde verilmekte, aşılanma daha az hissedilmektedir. Bu deri içi uygulama hem iğneden korkan insanların korkularını yenmesinde etkili hem de deri içi uygulamasıyla daha az miktarda antijenle daha fazla bağışıklık kazanılmaktadır.

Küçük Bir Dokunuşla ‘GRİBE KARŞI ETKİLİ KORUMA’

- Neden grip aşısında deri-içi uygulama sistemi geliştirildi?
Deri bağışıklıkta önemli bir rol oynar. Aslında deri, aşıları uygulamak için hedeflenmesi gereken en doğru yerdir. Daha güçlü ve kolay bağışıklık sağlamak için önemli bir enfeksiyon hastalığı olan gribe karşı deri-içi aşı geliştirilmiştir. Mevsimsel Grip Aşısı uygulama oranları, bazı yaş gruplarında hala beklenenden düşük düzeyde kalmaktadır; yeni, kullanımı kolay ve iğnesi yok denecek kadar küçük bir grip aşısı kullanımının daha yüksek aşılanma oranları için destek sağlayabilmesi olası bir yeniliktir. Bu açıdan yeni deri-içi grip aşısı geliştirilmiştir. Sadece küçük bir dokunuşla gripten korunmak artık mümkündür.

- Kimler mutlaka aşı olmalı? Sağlık Bakanlığı bu kişilere ücretsiz mi aşı yaptırıyor?
DSÖ’nün sağlık otoriteleri kendi ülkelerinde ‘gribe yakalandığı zaman risk oluşturacak grupları’ belirler. Diabet, astım, kalp, tansiyon ve kronik hastalığı olan, 65 yaş üstü kişiler gripten sağlıklı kişilere oranla daha fazla etkilenecek riskli gruplar arasındadır. İşte bu kesimleri aşılanması hem Türkiye’de hem Avrupa ülkelerinde ücretsiz uygulanmaktadır. Ancak bu konuda 2004 yılından bu yana yeterli başarı elde edilememiştir. Yapılan anket çalışmalarında bu insanların ancak %10’nun aşılandığı saptanmıştır. Özellikle risk gruplarından 100 kişiden 10‘u ‘kendisine ücretsiz aşı olanağı sağlandığını bilmemekte ya da önemsememektedir. Böyle bir imkanın Sağlık Bakanlığı tarafından kendilerine sunulduğunun farkında bile değiller. Hekimler de yeterince önemsememektedir. ‘Abartılıyor bu konu, yaptırmanıza gerek yok’ söylemlerini sıkça duymaktayız. Hekimlerin grip konusunda eğitilmesi, bu konunun öneminin anlatılması gerekmektedir. Daha sonra risk gruplarına ‘Bakın sizin diyabet, kap, tansiyon gibi ciddi bir hastalığınız var bir de gribe yakalanırsanız sağlığınız ile ilgili büyük sorunlar yaşayabilirsiniz. Bu nedenle aşılanmanız gerekiyor.’ söylemleriyle kişilerin hekimlerden aşı talep etmeleri artırmalıdır.

-Aşıların bilmediğimiz yan etkisi var mı?
Genel olarak baktığınızda grip aşıları oldukça etkili ve ciddi yan etkileri çok düşük oranda görülen aşılardır. Zaman zaman aşılanan yerde bir kızarıklık-şişlik olabilir. Fakat, bu yan etkilerin çoğu 1-2 gün içerisinde kendiliğinden geçer.
Bu Yıl ki Grip Aşı Geçen Yılla Aynı
-Bu yılki aşılar geçen yılki aşılardan farklı mı?
Grip aşısının işlevi her yıl değişmekte daha doğrusu her sezon o yıl hangi virüs dolaşıma girecekse DSÖ bunu belirler ve bütün aşı üreticileri aynı formülde aşı üretir. ‘Benim aşım seninkinden daha iyidir’ söylemi grip aşısı için söz konusu olamaz. Bu yıl ilginç bir şekilde geçen yıl ki virüslerin hemen hemen aynısı dolaşımda olacağı varsayılarak geçen yıl ki aşının tamamen aynı içerikli aşı üretildi. Tabii, bu durumda, geçen yılki aşının aynısı ise ‘bu yıl tekrar aşılanmalı mıyım?’ sorusu akla gelebilir. Evet, bu yıl da aşılama gerekmektedir. Çünkü grip aşısının koruyuculuğu maksimum 1 yıl civarındadır.

Antiviraller İlk 48 Saat İçinde Kullanılmalıdır

-Gribe karşı anında etkili olacak bir tedavi yöntemi var mı? Böyle bir tedavi neden bulunamıyor?
Gribe karşı mucizevi tedavi yok. Grip salgını olduğu dönemlerde diğer solunum yolları enfeksiyonları da gündeme geliyor. Grip semptomları başladıktan sonraki ilk 48 saat içinde tedavide antivirallerin ilaçların kullanılması gerekiyor. Antiviraller oldukça kısıtlı ve karşı direnç gelişimi hızlıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde antiviral ilaçlara karşı direnç kazanmış bir virüs bütün dünyada yaygın hala gelebilir. Bu durumda elimizde olan antiviraller etkinliğini yitirdiği için çok dikkatli olmak gerekiyor. Bunun içinde DSÖ antivirallerin ancak hastaneye yatan ağır vakalarda riskli bireylerde uygulanmasını uygun görüyor.

-Aşı olduğu halde grip geçirenler olabilir mi?
Solunum yollarında 200’den fazla mikroorganizma var. Bunlar grip benzeri solunum yolu enfeksiyonu oluşturur. Gripten ne farkı var ya da grip aşısı onlara da karşı korur mu? Hayır, grip aşısı onlara karşı korumaz onların aşısı yok. Onların içerisinden sadece influenza etkenine karşı aşı bulunmaktadır. Bu aşı bizi sadece gribe karşı korur. Diğer enfeksiyon etkenlere karşı açığız. Bu nedenle grip aşısı olmuş ve gribe karşı korunmakta olan bir birey diğer solunum etkenleri ile temas ederse yine burun akıntısı ateş, nezle hali, ateş, gibi bir tablo ortaya çıkıyor. ‘Ben aşı oldum yine de gribe yakalandım’ ‘bu ne biçim-etkisiz aşıymış, güvenmiyorum ya da sevmiyorum’ söylemlerinin yayılmasının bir sebebi de budur. Aslında bu tablo grip değil. Nezle, soğuk alınlığı ya da diğer virüs veya mikroorganizmaların oluşturduğu tablolardır. Soğukalgınlığı ve benzeri durumlarda başta dolgunluk hissi, kulak ağrısı gibi komplikasyonlar gelişirken, gripte zatürre, sinüzit, ensefalit, bronşit gibi daha ciddi komplikasyonlar gelişir. Ayrıca grip altta yatan kronik hastalığı olanların hastalıklarını daha kötü hale getirerek (örn. Diyabet, kroner arter hastalığı) ölümlere neden olabilir.

Anı Halsizlik&Yüksek Ateş= Grip

-Gribin farkı nedir?
Gribin nezleden ve soğukalgınlığından klinik bağlamda farklı iki önemli özelliği var. Bir yüksek ateş. 39 dereceye kadar yüksek ateş ile seyreden hastalık büyük olasılıkla griptir, nezle değildir. İkincisi; grip çok ani başlar ve aşırı halsizlik yapar. Halka arasında ‘paçavra’ denilen hakikaten insanı aniden yatağa düşüren solunum yolu enfeksiyonlarının grip olma olasılığı çok yüksektir. Elbette ateşi düşük seyreden grip olguları da var. Ama ateşin çok yükseldiği nezle ya da soğuk algınlığı vakaları yok.

-Grip başlangıcında vitamin desteği yararlı mıdır?
Sağlıklı yaşam elbette vücut direncini artırır. ‘Ben her mevsim portakal suyu içerim, sihirli formülüm var.’ Bu uygulamaların hiçbir zararı yoktur. Ama bunların bilimsel olarak yararları da kanıtlanmamıştır. Yapılan deneylerde c vitaminin grip virüsü üzerinde bir etkisi olmayacağını göstermiştir.

-Grip kadar ciddi hatta ölümlere neden olabilen bu hastalık için tek bir mesaj vermek gerekseydi ne derdiniz?
Ciddi sonuçlara hatta ölümlere neden olan grip hastalığından korunmanın en etkili yolu; aşı olmaktır.

Ebru Şallı “Ebruli” markası için Finspor’u seçti

Pilates’le dolu bir sezona merhaba!
Sporla yakından ya da uzaktan ilgiliyseniz, Finspor’u mutlaka duymuşsunuzdur. Koşu bantlarından vücut geliştirme cihazlarına, kondisyon bisikletlerinden egzersiz bilgisayarlarına dünyaca ünlü spor markalarını 37 yıldır sporseverlerle buluşturan Finspor, Türkiye’de sportif yaşamın ve sporun öncüsü olmaya devam ediyor.
Türkiye’de Pilates denince akla gelen ilk isim olan Ebru Şallı da, kendi Pilates markası olan “Ebruli”yi sporseverlere ulaştırmak için Finspor’u tercih etti. “Ebruli” ürünleri, kısa sürede Finspor mağazalarının en çok ilgi gören ürünleri arasına girdi.
Finspor’da “Ebruli” markası altında yer alan minder, lateks band, mini Pilates topu ve gym ball ürünlerinin çok talep görmesi nedeniyle Pilates fitness set, pedometre (adım sayar), toning ball, çember ve balance bileklik ürünleri de ürün gamına eklendi. Böylece artık keyifle Pilates yapmak için ihtiyaç duyduğunuz tüm malzemeleri Finspor mağazalarında bulabilirsiniz
Ebru Şallı ile Pilates ve Finspor’da satışa sunduğu “Ebruli” markası üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Sizce Türk kadınları yeterince spor yapıyor mu?
Türk kadınlarının artık yeterince spor yapmaya başladığını söyleyebiliriz sanırım. Bunu da Pilates’le tanışmalarına bağlıyorum. Pilates önceleri Türk insanına uzak ve zengin sporu olarak algılanıyordu. Ancak artık bu anlayış değişti. Herkes evinde TV karşısında ve DVD’lerle Pilates yapma lüksüne sahip. Beni takip edip, güzel sonuçlar alan insanların sayısının çığ gibi büyüdüğünü duydukça inanın çok mutlu oluyorum.
- Sadece spor değil, sağlıklı yaşamın her alanıyla ilgilisiniz. Yemek kitabınız bile çıktı. Bu merak ne zaman başladı?
Sağlıklı yaşam tarzına ve yemek yapmaya olan ilgim çok küçük yaşlarda başladı. Çocuk yaşlardan beri mutfağa ilgim vardı ve yemek yapmayı hep çok sevdim. Sağlıklı gıdaları birbirine karıştırıp yeni lezzetler keşfetmeyi seviyorum. Bu yüzden yemek üzerine iki kitap hazırladım. Birincisi bebek mamaları ve çocuk yemekleri kitabım, şu anda yeni çıkan ise Ebru’nun mutfağından 30 dakikada hazırlanabilen hafif, lezzetli ve pratik tarifler kitabı. Bu ikinci kitabım, zamanla yarışan ve çalışan hanımlara çok hitap ediyor. Şimdiden büyük ilgi var. Sanırım kitapların devamı gelecek.
- Türkiye’de isminiz Pilates ile adeta özdeşleşti. Neden başka bir spor alanı değil de Pilates?
Pilates’le ilk tanıştığımda, ilk çocuğuma hamileydim ve ilk andan itibaren Pilates’i çok sevdim. Bedenime, ruhuma ve bana çok hitap etti. Hayata bakış açımı değiştirdi. Adeta Pilates’le erdim diyebilirim. Sonrasında gerekli eğitimleri alıp Pilates eğitmeni olmaya karar verdim. Stott Pilates’ten Advanced eğitimlerine kadar hepsini tamamlayıp kendi DVD’lerimi hazırlamaya başladım. Sonrasında ise TV programı projesini geliştirip TV kanalına sundum ve hemen programa başladım. Şu an 4 DVD’m var ve 3 yıldır da her gün canlı yayında Pilates programımla Pilates severlerle buluşuyorum.

- Kendi markanız olan “Ebruli” nasıl ortaya çıktı?
Ebruli markasına şöyle karar verdim: Pilates programına başladıktan sonra Pilates topu, lastiği, mat ve çeşitli Pilates malzemelerine ihtiyaç duyulduğunu gördüm. Çok talep vardı. Herkes bana bu ürünleri soruyordu. Sonunda karar verdim ve harekete geçtim. Finspor’la ortak bir çalışma yaparak işe başladık ve işte sonuç ortada…
- Evde kullanılan “Ebruli” Pilates ürünleri sayesinde herkes artık evinde Pilates yapabilecek mi?
Ebruli ürünlerini kullanarak ve beni DVD’lerimden ya da TV’den izleyerek, herkes rahatlıkla Pilates yapabilir. Bu ürünlerin renklerinin seçimine, kaliteli ve özellikli olmalarına çok önem verdim. Topların kaliteli olması çok önemli. Ayrıca benim Ebruli markalı bütün ürünlerimde kalpler mevcut. Çünkü ben sevginin her kapıyı açtığını düşünüyorum.

- Ebruli ürünlerine nereden ulaşabiliriz?
Ebruli ürünlerine büyük zincir marketlerden, YKM’lerden ve tabi ki Finspor mağazalarından kolayca ulaşabilirsiniz.

- Markanızı tüketiciyle buluşturmak için neden Finspor’u seçtiniz?
Çünkü Finspor güvenilir bir marka. Yüksek kaliteyi yakalayarak kendini ispat etmiş ve iyi markaları bünyesinde barındırıyor. Açıkçası bu ürünleri çıkartırken birçok markadan teklif aldım ama Finspor’da karar kıldım.
- Türkiye’de Pilates’i yaygınlaştırmak için yeni projeleriniz var mı?
Türkiye’de Pilates’i tanıtmaya devam edeceğim. Çünkü Pilates bir şifadır, sonu olmayan bir güçtür. Ben TV karşısında her gün canlı yayında Pilates yapmaya Pilates severler için devam edeceğim. Ayrıca yeni DVD’ler hazırlayıp daha da geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyorum.

Kışın aldığınız kiloları şimdi verme zamanı


Günlük yaşamın koşuşturması içinde dengeli ve sağlıklı beslenme fırsatı bulamıyorsanız, açlığınızı atıştırmalık besinlerle bastırıyorsanız vücudunuzdaki yağ miktarını gün geçtikçe çoğaltıyorsunuz demektir. Hele hele kış mevsiminde farkında olmadan zamanla alınan kilolar yaz gelince büyük dert olur… Ama artık hem kalori yakımını hızlandırmak hem de alınan kalori miktarını en az seviyede tutmak için bir yardımcınız var!

Ne yaparak kaç kalori yakılır?

Mesela 1,5 saat yürüyerek yaklaşık 350 kalori yakabilirsiniz. Ya da 30 dk. koşarak 400 kalori sarfedebilirsiniz. 45 dakika ip atlamak ise 370-380 kaloriye eşdeğer. İyi de benin bunları yapacak ne vaktim var ne de zaten yapabilirim diyorsanız, şimdi size 2011 yazına damgasını vuracak bir teklifimiz var.

Kendinizi yormadan daha fazla kalori yakmaya ne dersiniz?

İnsanın bazal metabolizması (en az aktivite ile yakılan minimum kalori miktarı), günlük ortalama olarak, 1800-2200 aralığında kalori yakar. Aktivitenin yoğun olduğu günlerde bu rakam 3500’e kadar çıkar. kilo almanın asıl sebebi de, alınan kalorinin yakılan kaloriden fazla olasıdır. Bu açıdan 3500 kalorinin üzerindeki her rakam kilo ve yağ olarak kendisini göstermektedir.

Limon Suyu, etkisiyle vücuttaki yağ yakımı süreci hızlandırıcıdır!

Sabahları kalktığınızda ılık suya katılmış limon suyu içmek sindirim sisteminizi harekete geçirecektir. Kanı temizleyen bir madde olan limon dolaşım sistemine de iyi gelir.

Limon suyu kullanımı sırasında özellikle dikkat edilmesi ve önem verilmesi gereken bol su tüketimidir. Su vücut için son derece yararlı ve sağlıklı zayıflamayı sağlayan bir besindir ve zayıflama sürecinde çok önemli rolü vardır.

Özellikle C vitamini içeriği ile bilinen portakal, kabuk ekstresinde bulunan 150’den fazla etken madde ve 60’dan fazla flavanoid türevleri ile Sağlık açısından son derece önemli rollere sahiptir. 1 portakal günlük C vitamini ihtiyacının yaklaşık % 135’ini karşılayabildiğini biliyor muydunuz?

Vücut şekillendirmenin kolay yolu!


Dengesiz beslenme, yağlı yiyecekler tüketme ve benzeri birçok durum kilo almada önemli olumsuz etkilerdir. Son yıllarda gelişen teknoloji ile farklı alternatifler üretildi ve kilo vermek büyük bir dert olmaktan çıktı. Sadece kilo vermek değil, vücuttaki şekil bozuklukları da rahatlıkla tedavi edilebilir hale geldi.



Hızla ilerleyen estetik sektöründe, önemli bir yer tutan zayıflama ve kilo verdirme tedavileri 5-6 haftada etkili olabilecek kombinasyonlarla destekleniyor. Estetik İnternational'dan Op. Dr. Bülent Cihantimur da son sistemlerden olan "Radyo Frekans" hakkında bizleri bilgilendiriyor.


Radyo frekans nedir, vücut şekillendirmede nasıl kullanılır?
Radyo Frekans (RF) temelde bir Elektrik Transfer Sistemidir. RF insan bedenine uygulandığında, kısa bir dalgalanma dürtüsü verir ve bu da; hiçbir elektrokimyasal tepkime vermeden termal ısı etkisi oluşturur.

Radyo frekans; zayıflamada önemli bir tedavi yöntemidir.
RF Teknolojisi, özellikle Dirençsel Elektrik Transfer sistemi ile OBEZİTE tedavilerinde etkendir. Yağları yakılarak hastaya kilo verdirmek mümkündür. Hastalar tarafından tercih edilme sebebi olarak da; cerrahi olmayan, ameliyatsız bir çözüm olma özelliği ile de göz doldurmaktadır.

5 Ağustos 2011 Cuma

kadına özgü com artık büyüyor

Kadına özgü com gün geçtikçe büyümeye devam ediyor.Şimdiden bir çok rakibini geride bırakan site, üst sıralara çıkarak üyelerine geniş bir bilgi kitlesiyle hizmet vermeyi amaçlamış durumda.

Kadınlarla ilgili merak ettikleriniz,
Güzellik için bulabileceğiniz en olumlu püf noktaları,
En lezzettli yemek tarifleri,
İşinize yarayacak hayatınızı kolaylaştıracak en mükemmel pratik bilgiler,
Sağlık adına bilgiler,
Spor ve egzersiz yöntemleri,
Kariyeriniz ile ilgili,
İkili ilişkilerinizle ilgili,
Kültür sanat hobi dekorasyon gibi bir çok konuda www.kadinaozgu.com  ' dan bilgi alabilirsiniz.

İzmir Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Özel Yetenek Sınavı Başladı

İzmir Üniversitesi İç mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü'ne ilk kez özel yetenek sınavı ile alınacak öğrencilerin belirleneceği sınavlar dizisinin ilki yapıldı.

İzmir Üniversitesi İç mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü'ne ilk kez özel yetenek sınavı ile alınacak öğrencilerin belirleneceği sınavlar dizisinin ilki yapıldı.

Mimarlık Fakültesi'nin açılması ile fakülte sayısı 5'e, bölüm sayısı 20'ye yükselen İzmir Üniversitesi'nde, 6 öğrencinin yüzde 100 burslu, 54 öğrencinin de ücretli olarak alınacağı İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü'nün ilk özel yetenek sınavına başvuru yoğun oldu. 3 amfide düzenlenen sınava, 110'dan fazla üniversiteli adayı katıldı.

Başvuru için liseler, meslek liseleri, öğretmen liseleri ile güzel sanat liselerinin el sanatları, el sanatları teknolojisi, el sanatları ve çiçek, dekoratif el sanatları, grafik, grafik sanatlar, grafik tasarım, müzik, nakış, resim, uygulamalı resim, sanat, sanat (müzik) ,sanat (resim), seramik, seramik sanatı, spor tasarım ve teknolojisi alanlarından mezun olan adayların 2011 YGS puan türlerinden birinden en az 140 puan, diğer lise ve alanlardan mezun olan adayların ise 2011 YGS puan türlerinden herhangi birinden en az 180 puan almaları gerekiyor.


www. kadinaozgu.com

Her yaşta kırışıklarla savaşın!

Yaşlanmaya karşı önleminizi almak için ille de yüzünüzdeki çizgilerin belirgin hale gelmesini beklemeyin! Unutmayın, yaşlanmaya karşı mücadelede en etkin çözüm, erken alınan önlemlerdir...



20'ler
İleriki yaşlarda oluşabilecek kırışıklıklar için önlem almada güneş korumasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatmamıza gerek yok. Güneş koruyucunuzun altına anti-oksidan zengini bir serum sürmek serbest radikallerin neden olacağı minik çizgileri önlemede daha etkili olacaktır. "Sabah önce serumu uygulayın ardından güneş koruyucunuzu sürün. Gece ise serumu sürdükten sonra üzerine nemlendiricinizi uygulayın," diyor New York'tan dermatolog Neal Schultz.

www. kadinaozgu.com 

Cinsel Zevk’in peşinde “SEKS ve ESTETİK”

Son yıllarda sık sık gündeme gelen ve özellikle Amerika’da son derece yaygın olan Estetik Vajen Cerrahisi – Vajinoplasti artık Türk kadınları tarafından da tercih ediliyor.
Sadece aktif sporcular, mankenler, sinema yıldızları ve toplum önünde olan ünlüler tarafından dünya da bir zamanlar tercih edilen Estetik Vajen Cerrahisi, bugün hem dünya da hem de Türkiye’de her kesimden kadın tarafından talep ediliyor.
Bahçeci Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Bora Cengiz, Vajinoplasti ameliyatını tercih eden kadınların bu taleplerinin sadece sağlık ve tıbbi zorunluluklar nedeniyle değil farklı istekler doğrultusunda da gerçekleştiğini belirtiyor.
Kadınların, genital bölgelerinde “normal” görünümü sağlamanın bu sebeplerin başında olduğunu belirten Op. Dr. Bora Cengiz, cinsel ilişkiden alınan zevkin estetik vajen cerrahisi sonrasında arttığını söyleyen vakaların söz konusu olduğunu aynı zamanda cinsel ilişki sırasında zorluk yaşayan bazı hastalardan ise ameliyat sonrasında yaşadıkları farklı sorunların yok olduğu yönünde geri dönüşler aldıklarını söylüyor.
Vajinal doğum daha çok tercih ediliyor
Estetik Vajen Cerrahisi konusunda özellikle Türkiye’de normal doğum oranı ve sezaryen doğum arasında yüzde 50 seviyesinde bir denge olduğunu belirten Cengiz, Türkiye’de vajinal doğuma yönelim olduğunu söylüyor. Vajinal doğum yapan her kadının vajinoplasti uygulanacak bir potansiyele sahip olduğunun ayrıca altını çizen Op. Dr. Bora Cengiz, doğum sonrası gerektiği gibi onarılmayan bölgelerde oluşan hasarlar sonucunda sarkma ve gevşeklik, cinsel ilişki sırasında partnerin hissedilmemesi veya idrar, gaz ve büyük abdesti tutamama gibi problemlerin oluştuğu, bu tür problemleri olan kadınların sosyal hayattan geri kaldıklarını ve idrar ve gaz kaçırma korkusu nedeni ile cinsel ilişkiye giremediklerini konusunda bilgi sahibi olduklarını belirtiyor.
Benzer durumların seks dışında kadınlarda mayo ve bikini giymeyi aynı zamanda spor yapmayı da engellediğini açıklayan Op. Dr. Bora Cengiz, sağlıklı seksin her şeyden önce sağlıklı üreme organları ile gerçekleşebileceğinin altını çiziyor.
Estetik kaygılar, cinsel ilişkiden alınan zevk gibi unsurların yanı sıra, vajen girişinin her iki yanında bulunan iç dudakların asimetrik, büyük veya kalın olması nedeniyle cinsel ilişkide güçlükler yaşanmasına, ağrı hissedilmesine veya sürtünme sonucu travma oluşumuna neden olduğunu açıklayan Cengiz, yaklaşık bir saat süren ameliyatlar sonrasında, bu tip problemlerin ortadan kalktığını söylüyor.
Son 10 yıl içinde Vajinoplasti’nin aynı zamanda doğum yapmamış, ancak cinsel ilişki sırasında boşluk ve gaz pasajı şikayeti olan kadınlara da önerilmekte olduğunu ifade eden Bahçeci Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Bora Cengiz seks ve vajen estetiği ile ilgili toplumda kulaktan dolma yanlış bilgilerin hakim olduğunu söylüyor.
Seks ve Vajen Estetiği
Yanlışlar ve Doğrular
Vücudun yapısını ve konturunu değiştirmek için yapılan kozmetik prosedürler yaşamın gerçeğidir. Bu prosedürler bireyin fiziksel görünümünü değiştirebilmesi için bir fırsattır. Bu tür işlemleri yaptırmanın en önemli sebepleri sıklıkla işlemi yaptıracak olanın kendisinde algıladığı bir “hata”, cinsel görünüm ve fonksiyonu değiştirme isteği, fiziksel bir problem veya rahatsızlığın giderilmesi, özgüveni arttırmak ve güzel görünmek olarak sıralanabilir.
Vajinal estetik ameliyatlar gereksiz ameliyatlardır!
Yanlış
Vajinal estetik ile vücudunuzun herhangi bir bölgesine uygulanan estetik ameliyatlar arasında bir fark yoktur. Genital bölge göz önünde olmadığı için bu bölgede estetik veya rekonstrüktif ameliyatlar yapılması gereksizdir düşüncesi doğru değildir. Genital bölge estetiği popülaritesi artan ve kozmetik ve estetik cerrahinin yeni bir dalıdır.
Vajinal estetik operasyonlar sadece lazer kullanılarak yapılabilir!
Yanlış
Lazer; bistüri, makas, elektrokoter gibi ameliyat sırasında dokuları kesmek amacı ile kullanılan cerrahi aletlerden birisidir. Operatör ameliyatı istediği aletlerle gerçekleştirebilir.
Vajinal estetik operasyonlar cinsel hazzı arttırır!
Doğru
Özellikle vajinoplasti-perineoplasti ameliyatı olan kadınların %85 i bu ameliyatlar öncesi cinsel yaşamlarını “vasat”, “kalitesiz” ve “yetersiz” olarak tanımlarken, bu oran labiaplasti ve klitoral hood redüksiyonu yaptıran kadınlarda %50 dolayındadır. Vajinoplasti-perineoplasti ameliyatı sonrasında hastaların %93’ü cinsel fonksiyonlar açısından “orta derecede” veya “belirgin” düzelme tarif ederken, bu oran labiaplasti, klitoral hood redüksiyonu yaptıranlarda %65’tir. Her ne kadar bu ameliyatların “partner” tatmini veya partnerin zorlaması ile istenmesi doğru değilse de, vajinoplasti-perineoplasti ameliyatı sonrasında partnerin seksüel memnuniyeti %83 olarak bildirilmiştir.
Vajinal estetik ameliyatlar partneri memnun etmek için yapılmaktadır!
Yanlış
Vajinal estetik ameliyat yaptırma nedenleri başında cinsel ilişki, spor veya kıyafetler yüzünden meydana gelen sürtünmeye bağlı rahatsızlık gelmektedir. İşlem yaptıran kadınların %75’inin şikayeti buyken, kadınların %70’i daha “iyi” gözükmek için estetik operasyonlara başvurmaktadır. Cinsel ilişkiyi “hissetmek” ve hazzı arttırmak için ameliyat olan kadınların oranı %56 iken görünümünden hoşlanmayan veya itici bulan kadınların oranı %50 dir.Amerika Birleşik Devletleri’nde ameliyat yaptıran kadınların sadece %6’sı “partnerin” isteği ile opere olmaktadır.
G noktası amplifikasyonu daha yoğun orgazm olmanızı sağlar!
Yanlış
G noktası seks biliminin kutsal kadehi olarak adlandırılabilir. Anatomik varlığı tartışmalı olan G noktasının yağ, hyaluranik asit veya kolajen gibi “filler” larla şişirilmesi (ögmentasyonu) ve bu tür ameliyatların cinsel hazzı arttırdığını söylemek Amerikan Obstetrik ve Jinekoloji Cemiyeti tarafından “hastayı aldatmak” olarak tanımlanmıştır. Cinsel görünüşünden mutsuz ve endişeleri olan, cinselliğine güvenmeyen bir kadının bu tür bir işlem sonrasında beklentilerinin karşılanmaması ve daha da travmatize olması muhtemeldir.
Vajinal estetik ameliyatlar tıbbi gerekliliği olan ameliyatlardır!
Doğru
Özellikle labiaplasti (küçük ve büyük dudakların estetiği) ile labial hipertrofi, asimetri ve büyük labialar yüzünde ortaya çıkan iritasyon ortadan kaldırılmaktadır. Doğum sonrasında uygun düzeltme yapılmayan yırtıklar veya ortaya çıkan sarkmaların giderilmesi ile doğum travmasının düzeltilmesi de tıbbi endikasyonu olan uygulamalardır.

www. kadinaozgu.com

Stres hamile kalma şansını azaltıyor…

Uzmanlar anne olmak istediği halde hamile kalamayan, yapılan tetkiklerde hiçbir fiziksel probleme rastlanmayan kadınlara, stresten uzaklaşmasını tavsiye ediyor…
Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr Bülent Uran, zihinsel iyileşme tekniklerini kullanarak kısırlığa neden olan stresi azaltmayı ve hamile kalmayı kolaylaştırmayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye’de her yüz çiftten 15’inde görülen sebebi belli olmayan kısırlık tedavisinden de stresten arınmak başarı şansını arttırıyor.
ERKEK ÇOCUK BEKLENTİSİ KISIRLIĞA YOL AÇIYOR…
Dr Bülent Uran “Üremeyle ilgili olarak bilinçaltında yerleşmiş çoğu engelin kaynakları üç aşağı beş yukarı bellidir. Yetersizlik duygusu, kendi bedenine karşı olumsuz bakış, mükemmeliyetçilik, bozuk aile ilişkileri, düşükler, erkek çocuk beklentisi, taciz gibi kadınlığın reddine neden olmuş travmatik olaylar üreme düzenini bozan bilinçaltı engeller duyguların birikmesine yol açar. Birikmiş duygu yükü azaltıldıkça kadın kendini yeniden iyi hissetmeye başlar. Bu yeniden doğuş, üreme eylemini tıkanıklıktan kurtarmaya ve normal beden işlevlerinin geri dönmesini sağlamaya yardım eder” şeklinde konuştu.
BAŞARI ORANI YÜKSEK
Dr. Uran, Amerika’da yapılan benzer programlara katılan ve kısır olduğu iddia edilen kadınlarda çocuk sahibi olma onanının yüzde 55 olduğunun altını çizdi. “Özellikle nedeni açıklanamayan infertilite tanısı almış kadınlar bu çalışmalar sonunda hamile kalabilmektedir. İlginç olan çoğu kadın başka bir tedaviye de gerek duymamaktadır. Bu oran en iyi tüp bebek merkezlerinde bile yüzde 24 civarındadır” dedi.
STRES VE ÜREME FONKSİYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ…
Hiçbir sebep yokken ortaya çıkan kısırlık, genelde stres kaynaklı olarak tanımlanıyor. Dr. Bülent Uran “Sürekli stres kandaki kortizol hormonunu yükselterek yumurtlama ve üreme işlevlerini düzenleyen GnRH isimli hormonun etkisini bozmaktadır. Bu olumsuzluğu aşmak için öncelikle stresi aşmak gerekir. Zihinsel düzeyde yapılan self-hipnoz, EFT, NLP, relaksasyon, meditasyon, nefes teknikleri ve olumlu imgeleme çalışmalarının sinir sistemi aracılığıyla beden fonksiyonlarını düzenleyen hormon ve nöro-transmitterleri etkilediği gösterilmiştir” şeklinde konuşurken “Fertilite güçlendirme programları strese neden olan duygusal yükü bedenden kaldırmayı ve beden enerjisini dengelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca bilinçaltında hamile kalmayı engelleyen inançlar ortadan kaldırılması tek başına hamile kalmayı sağlayıcı bir etki yaratacaktır” dedi
BAŞ AĞRISI, UYKU BOZUKLUĞU, YORGUNLUK DA GİDİYOR…
Dr Bülen Uran, “Zihin beden bütünlüğünü hedefleyen grup çalışmalarının kadın sağlığına son derece olumlu etki yaptığını görüyoruz. Bu çalışmalarla kadınlar baş ağrısı, uyku bozukluğu, yorgunluk, karın ağrısı gibi stresin yol açtığı diğer rahatsızlıklardan da kurtuluyorlar” diye konuştu.
TÜP BEBEK TEDAVİ SÜRECİ BİLE BAŞLI BAŞINA BİR STRES KAYNAĞI
Tüp bebek yöntemiyle bebek sahibi olmaya çalışan anne babaların büyük bir stres altına girdiğini ifade eden Dr. Bülent Uran, “Tüp bebek tedavisindeki çiftlerin zihinsel iyileşme programlarına katılması, teknikleri öğrenerek sürekli uygulamaları zorlu ve hayal kırıklıklarıyla dolu bu süreci daha katlanabilir hale getirecektir. Yine bilimsel çalışmalar basit oto-hipnoz tekniklerini öğrenmiş kadınların tüp bebek uygulamaları sonucunda hamile kalma şansının iki kat arttığını göstermiştir” şeklinde konuştu.
ANNE ADAYLARINA TAVSİYELER…
Dr. Bülent Uran, hamile kalmaya çalışan kadınlara basit bazı tekniklerle kendilerini rahatlatmalarını önerirken “Anne adaylarına, gevşetici bir müzik eşliğinde bebek sahibi olduğunu sürekli hayal etmesini, basit gevşeme müziği eşliğinde her gün 10 -15 dak meditasyonla zihninin dinlendirerek, basit EFT tekniklerini, kendilerine göre bebek olmasını engelleyen hangi olası nedenler varsa o nedenler üzerine EFT yapmasını tavsiye ederim. Mesela anne, çocuk sahibi olmaktan, onu büyütmekten korkuyorsa, her ne kadar çocuk sahibi olmaktan korkan bir tarafım varsa da ben yinede çocuk sahibi olmayı seçiyorum cümlesini kendi kendine söyleyerek rahatlayabilir” diye konuştu.

www. kadinaozgu.com

Menopoz Döneminde Kadınlar Ne Gibi Değişiklikler Yaşar?

Menopoz dönemi, her kadının hayatının ortalama üçte birini kapsayan bir süreçtir. Menopoz yumurtalıklarda bulunan yumurta hücrelerinin yok olması ile beyinden salgılanmaya devam eden hormonlara yumurtalıkların yanıt vermemesi ile doğurganlık ve adet dönemlerinin sona ermesi halidir. Lakin durum yalnızca bundan ibaret değildir. Adet döneminin sona ermesi menopozun yalnızca görünen belirtisidir. Hâlbuki hormon seviyesindeki değişikliklerle birlikte bedendeki kemik erimesinden tutun da damar sertleşmesine kadar birçok değişiklikler meydana gelmektedir.
Menopoz Kaç Yaşında Olur?
Menopoz için belli bir yaş tayin etmek zordur. Zira her kadının menopoza girdiği yaşı farklıdır. Yumurtalık işlevlerinin azalmaya başlaması ile birlikte başlayan döneme perimenopoz denmektedir. Adetlerin kesildiği duruma menopoz, adet döneminin kesilmesinin başladığı dönemden 1 yıl sonraki hayatının sonuna kadar devam edecek olan döneme de postmenopoz denmektedir. Fakat genel olarak kullanılan şekli olan postmenopozal dönemini menopoz dönemi olarak inceleyeceğiz. Türkiye’de menopoz yaşı 46 iken Amerika’da 51 olarak tespit edilmiştir. Bunun yanında istisna olmakla birlikte 23 yaşında menopoza giren kadınlar olduğu gibi 55 yaşında olup da yeni menopoza giren kadınlarda görülmektedir.
 
Menopozun Belirtileri Nelerdir?
Menopozun ilk belirtisi adet döneminin sona ermesidir. Kişi menopoza gireceği zaman aşırı ateş basmaları, sık sık çok yoğun terleme, aşırı sinir, aşırı alınganlık, duygusallık, cinsel isteksizlik, idrar kaçırma, vajinada kuruluk.
Her Adetten Kesime Menopoz Mudur?
Hayır. Kesinlikle böyle bir yanılgıya vepaniğe düşmeyin. Adetten kesilme bazı zamanlar gebelik işaretidir. Bunun yanında aşırı spor ve egzersizler, aşırı kilo kaybı, kimi yumurtalık hastalıkları, rahim hastalıkları da adetten kesilme nedenlerindendir. Bunun yanında rahim ameliyatları olduktan sonra adet dönemi devamı görülmez. Bu durumda çoğunlukla menopozla karıştırılır. Rahim alınması durumda tabiî ki adet kanaması olmayacaktır. Düzenli bir şekilde adet dönemi yaşarken ameliyat ile rahmi alınan kadının, yumurtalıkları da alınmış ise zamanından önce menopoza girmiş anlamına gelir. Halbuki yumurtalıkları işlev görmeye devam edecektir. Lakin adet kanamasının olacağı organ yani rahim artık olmadığı için kadın artık adet göremeyecektir.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

http://www.kadinaozgu.com/


KADINA ÖZGÜ HERŞEYİN BULUNDUĞU BİR SİTEDİR.

SİTE KATEGORİLERİMİZ İSE

Şu şekilde sıralanmaktadır.Sizin için kullanımı kolay ve bol miktarda bilgi alabileceğiniz bir sitedir kadinaozgu.com